6 Kasım 2016 Pazar

  KÜRESEL FİNANS VE GELECEĞİMİZ

    Küreselleşme çok geniş bir konseptir. Kısaca kültürel, ekonomik, teknolojik ve sosyal bütünleşmeyi ve tek tipleşmeyi ifade eder, ve neredeyse bütün insanlığı etkiler. 1970’li yıllarda yaşanan siyasi gelişmeler, ekonomik krizler ve düşen kar oranları sonucunda gelişmiş bir kavramdır.  Küresel finansman ise bu büyük resmin sadece küçük bir parçası olsa da günümüz ekonomi politikalarını ve gelir seviyesini etkileyen çok önemli bir unsurdur.
   Bretton Woods kurumları  ve ideolojisi terk edilince, limitsiz bir sermaye akışının olduğu yeni bir finans sistemi ortaya çıktı. Bu yeni sistemin en önemli ayakları, paranın konvertibilitesi ve sermayenin hareket serbestliğiydi. Bu yeni sistemle, istediğiniz para birimini istediğiniz kadar alıp, bu parayla yabancı ülkelerde tahvil, bono, hisse senedi… vb. gibi finans araçlarıyla yatırım yapabilme fırsatı doğdu. Bu sayede ülkeler gider ve yatırımlarını daha rahat biçimde finanse edebildiler. Ayrıca fon fazlası olanlar, bu sistemle ciddi karlar elde edebildiler. Başlangıçta her iki taraf içinde çok faydalı görülen bu sistemin geçerliliği ve yararı, bu günlerde ciddi bir biçimde sorgulanmaya başladı.  Bu yüzden bu sistemin olumsuz ve olumlu yönlerini şu şekilde sıralanabilir.
   Sermaye serbestliğine en büyük eleştiri, artan gelir eşitsizliği konusunda oluştu. Genelde gelişmiş ülkeler, fon fazlalığına sahip olduklarından bu sistem sayesinde ciddi faiz gelirleri elde edebilmektedirler. Diğerleri ise, bu fonu artan piyasa rekabeti yüzünden genelde verimli şekilde kullanamayıp, büyük yatırımların finansında kullanamamaktadırlar. Birikimlerin her gün daha fazla gelişmiş, sermaye fazlası olan ülkelere akması, gelişmekte olan birçok ülkeyi ciddi borç yüklerinin altına itmiştir.  Bu da onları her geçen gün daha fazla borç alıp giderlerini finanse etmeye yönlendirerek, ülkeler arası gelir eşitsizliğini arttırmaktadır. Ayrıca sitemin serbestliği ve deregulasyonlar piyasayı kırılgan hale getirerek, spekülatif sermaye hareketlerinin oluşmasını sağlamaktadır. Bu spekülatif hareketler bazı kişilerin ciddi karlar elde etmesini sağlarken, ciddi ekonomik krizlerin oluşmasına sebep olmuştur. Nitekim, son yüzyılda yaşanan Asya, Rusya, Latin Amerika, ve Türiye krizlerinde bu sistemin etkisi açıkça görülebilir.  Piyasaların iç içe geçmişliği ve denetlenmemesi çoğu ülkeyi ciddi bir borç yükünün altına itmiş ve ekonomik olarak bağımsız hareket edebilmesini engellemiştir. Bu gelir eşitsizliği sadece gelimemiş ve gelişmiş ekonomiler arasında değil, gelişmiş ülkelerin kendi hane halklarında da görülmektedir. Bunun da en somut  2009 Küresel Ekonomik Krizidir. Bu krizden sonra birçok Batılı ülke ekonomik darboğaza sürüklenmiş, ve dar orta gelirli aileler ciddi bir gelir kaybına uğramıştır.
   Bu sistem her ne kadar bazı ülkeleri olumsuz etkilese de; sistemi regüle edip, yasal reformlar yapmayı başarmış birçok ülke sermaye hareketliliğinden ciddi yararlar görmüşlerdir. Bu ülkelere en iyi örnekler Çin, Hindistan, ve Brezilya gibi ülkeler olabilir.  Bu ülkeler, yüksek faiz oranları, ekonomik ve siyasi istikrar,ve reformlarla gelişen beşeri sermayeleri ile küresel sermaye için cazip merkezler olabilmeyi başarmış. Bu fonun önemli bir kısmını doğrudan sermaye yatırımları olarak almış, diğer kısımla ise önemli projeler ve yatırımlar yaparak ekonomilerine büyük bir ivme kazandırabilmişlerdir. Bu sayede vatandaşları için ciddi bir istihdam yaratarak, son yıllardaki küresel büyümeye öncülük edebilmişlerdir. Her ne kadar halen ciddi gelir eşitsizlikleri olsa da, son yıllarda artan refah ve kişi başına düşen GSYİH rakamları bunun en büyük göstergesidir.
   Sonuç olarak, finansal küreselleşme birçok ülkede ve ülkeler arasında gelir eşitsizliklerini arttırıp, ekonomik krizlere yol açsa da;  gelişmekte olan bazı ülkelerin kaderini değiştirebilmiştir. Bu noktada yasal düzenlemeler, reformlar, ve siyasi-sosyal istikrar kritik rol oynamaktadır. Var olan örneklere bakılacak olursa, bu konsepti fırsata da tehdite de çevirebilmek mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder